24 Ekim 2010 Pazar

..BEŞİKTAŞ..

Bir gün gelecek nöbet tutacak başucumda mermer bir taş
Üzerinde tek bir cümle "sebebi de hasreti de BEŞİKTAŞ...."

gaz bi yana :)

Bembeyaz yaşamıyoruz,yada tamamen siyah..günahlarımız ve sevaplarımızla hangisi daha çoksa artık,ya beyaz bir fonun üstünde siyah kelimeleriz,ya siyah bir fonda beyaz kelimeler..Seviyoruz değil mi,şunu bunu ne bileyim trene binmeyi,güzel bir kızı,yakışıklı bir erkeği,sigarayı hatta lacivert monte carloyu..Hiç mi ters düşmüyoruz sevdiklerimizle.Hiç mi günah işlemiyoruz..

Beşiktaş-Porto maçındaydım..Hep bir ağızdan bağırdık:

sevdalı yüreklerde beyaz sürgünler
halayla, türkülerle sevdi bu kalpler
yıldızlar tutuştu siyah beyazla
marşlarımız ağlasın kartal aşkıyla..

Porto yendi bizi..yediğimiz her golde küfür ettik,hepsinde.Porto ya değil hem kendi takımımızın oyuncularına..Maç çıkışı herkesin yüzü asık..Bir fark var ama diğer takımlardan.Az da olsa bulundum fenevbahçe'ninde Galatasaray'ında maç çıkışlarında.özellikle kendi sahalarında aldıkları mağlubiyetlerde..Ordaki insanların uğraşı o sırada eve dönme telaşı oluyor.trafik zaten curcuna ,samiyende mecidiyeköy kalabalığı,saraçoğlunda kadıköy'e inme telaşı..Beşiktaş taraftarı için de aynı şey geçerli (kimse inönü'den evine ışınlanmıyor) ama sanki ikinci planda bu düşünce.ilk olarak Beşiktaşın mağlubiyetinin nedeni..yeni açık çıkışlarına neden mikrofon tutmazlar ki..

Bildiğimiz birşey var.Nasıl bir mağlubiyet alırsak alalım,ya siyahın üstündeki beyazız,ya beyazın üstündeki siyah..Bir sonraki maçta aynı heyecanla bağrılacak:

gücüne güç katmaya geldik
formanda ter olmaya geldik
beşiktaş seninle ölmeye geldik
beşiktaş...

Düğüm olmuş ipler kolay çözülmüyor.bir maç hatta rezil geçmiş bir sezon bile bu durumu değiştirmiyor Beşiktaş'da..Biz ne başkanımıza tapıyoruz,ne eski başarılarımızla gururlanıyoruz..Bizim başkanlarımız bir "büyük başkan" olamadı."Avrupa fatihi" olamadı bizim takımımız..Ama biz seviyoruz.Bunun ne demek olduğunu yaşamayan bilemez..Kopsanda,aylarca bir tek maçına bile gitmesen,stada ayak bastığın anda şarj oluyorsun...

barbaros meydanında dün gibi sevdan
derin bir nefes çektik abbas ağa'dan
bir umudum sensin anlıyor musun?
hayat yaşanmıyor ki senle olmadan..

Hah ademoğlu al bu marşı gönder sevgiline,kendine zanneder sevinir..Beşiktaş'a...


gücüne güç katmaya geldik-tıkla

sen benim her gece efkarım-tıkla


22 Ekim 2010 Cuma

..Anne aranır,telefon babaya geçer...


klasik bir gündür..istanbulun trafiğinde okula gitmeye çalış yolun ortasında vazgeç,arkadaşla buluş bilardo oyna filan falan..akşamüzeri eve gelinir,kafada bir plan,ev toplanacak bulaşıklar da var,dün yıkanan gömlekler kurusun kurumasın ütülenecek..

anne aranır işte o sırada,hiç huyum değildir akhisar'ı aramak,beğenmediğim bir durumdur bu ama aramam işte,haftada 1 bilemedin 2 ama genelde 1 işte..ne onlar beni arar ne ben onları.aramızda imzalanmamış bir sözleşme vardır sanki.burada olduğumu bilirler bende onların orada olduğunu bilirim..arada sırada kabuslarıma girerler içlerinden biri hastalanmış,zor durumdaymış gibi..büyük bir acıyla uyanırım,uyuyamam bir daha.ama aramam.böyle bir dil oluşmadı hiç aramızda,bizim iletişim yolumuz telefon olmadı hiç..zannetmeyin uzak diye aramız.uzaklıktan değil aslında yakınlıktan.yani ilk başlarda böyleydi,şimdi durum nasıl düşünecek kadar mecalim yok..

anne aranır..
lafın gidişatı bellidir selma hanımla.nasılsın iyimisin,cevaplar karşılıklı verilir.yeni gelişmeler karşılıklı beyan edilir.ablam hakkında son dedikodular yapılır.telefonun babama geçişinden önce temenniler kısmına geçilir..bu bölümde selma hanım en küçük çocuğuna (ki iki kardeşiz,önemsenmesi gereken kelime "küçük") tembihlerde bulunur..bu tembihleri farklı konu ve başlıklara ayırmak mümkün tabi,çeşitlidir.uyurken kitlemem gereken kapı,çöpü çıkartmam gereken saat,kız arkadaşım varsa kendisiyle fazla samimi olmamamın nedenleri,kız arkadaşım yoksa oh ne güzel kafamın rahatlığı vs. annem tarafından dile getirilen konuların başlıcalarıdır..

buraya kadar tamam..
telefon babama geçer...

ben onun gözünde artık büyümüşümdür,o ise yaşlanmıştır..
peki benim gözümde..?

-Baba gömlek ütülemeye çalışıyorum,olmuyo? 3 saniye sessizlik olur,düşünülür.yavaştan yavaştan anlatmaya başlanır..ben yine beceremem gömlek ütülemeyi fakat o sırada anlamışımdır işte bu işi halletmeyi.telefonu kapatışımla ütüye boyun eğeceğini düşünürüm asi gömleklerin,tabiki öyle olmaz ama ben öyle düşünürüm..

-Baba sen de yaşamışmıydın bunu..? 3 saniye sessizlik olur..Ah emekli öğretmen Necdet bey,neşeliyse ilkokul sıralarında baba ismi sorulduğunda necdet yerine nejdet yazmamdan başlar anlatmaya,aynısı olmazsa da benzerini hayli hayli yaşamıştır.

Büyümek garip..
İnsanın babası,kendisine sorulan sorulara."sen bilirsin oğlum" diye cevap veriyor,hemde hiç yorum katmadan..

Ben nerden bileyim baba..85metrekare evi toplayamıyorum daha..hayatım düzensiz değil,işler artık biraz daha tıkırında da.."sen bilirsin,biz sana karışmayalım halledersin sen.."deme bana..
diyemezsin babana..

16 Ekim 2010 Cumartesi

.Dağınık masa şovalyesi..


Aile eşrafı ile paylaşılan evlerde klasik "oda toplama" geyiği,aile senden elini eteğini çekince birden "ev toplama" geyiğine dönüyor ki allah düşmanımın başına vermesin..

Evin dağınık olması aslında büyük bir problem oluşturmuyor.Asıl problem dağınık bir insan olmak..Binbir emekle topladığın mutfağın iki gün sonra eski haline dönmesi,toplama-temizleme aşamasında aklına gelmeyegörsün,felaket.Tüm enerjin bitiyor sanki..Kaybedilen enerjiyi geri kazanmak isteyen bünye daha fazla sigara içiyor,jetgillerdeki ev toplayan robotları düşünüyor,parası olmadığı halde koca koca dekorasyon hayalleri kuruyor..

Sonuç mu..? Sonuçta çamaşırlar illaki yıkanıyor..Bulaşık..Ev temizliği yarına kalıyor..Sonraki gün ise belki ufaktan ufaktan toz alınıyor fakat bir evin dağılma katsayısı temizlenme katsayısından daha büyük olmasın ev devamlı kirleniyor el mahkum..

İnsan böyle yaşayamaz sevgili okuyucu.televizyon kumandası nerde kimbiliyor,İstanbulun nemli havasından zaten zar zor kuruyan çamaşırları kim topluyor?hayır o değil de bu çorapların diğer teki nereye gidiyor...?.

Bir çözüm bulma aşamasındayım bu duruma,bulayım döncem ben sana....

15 Ekim 2010 Cuma

Sevgili Dost...1


Sevgili dost..
Beyaz bir zarfı açmak kadar kalbi titreten ne vardır? Fakat içinde mektup varsa..

İzmir'den gelen misafirlerin üstleri hala körfez kokuyor.Uzun uzun bahsediyoruz,Konak'taki balıkçıdan balıklar alınıyor.Urla'ya kaçılıyor arabayla,derya kuzuları bagajda,dört bilemedin beş kişi.Urla'nın Piya sahili köyden bozma bir yer kayalığında bir pişirici.Pişirici alıyor balıkları adeta dönüştürüyor.Hoop sofraya,sofrada balılar,midye tava,lakerda,ahtapot salata,birde koyu anason kokusu...Misafirler anlatmaktan yoruluyor,biz dinlemekten yorulmuyoruz.Misafirler anlatmaktan yoruluyor biz artık anlattıramıyoruz.Uyuyorlar..Ben bu sebepten yatağıma geç dönüyorum,aklıma geldiği gibi sarılıyorum kaleme...

Sevgili dost..
Kalem dediğime bakma,bu kelimeler ne güvercin ayaklarında,ne bir zarfın yatağında,sen benden daha iyi biliyorsun bu işleri ''dünya aslında yanıbaşımızda''.

Klavyede parmaklarım hızlı hızlı dolanıyor.Acele etmeliyim.Dünya değişiyor,durumlar değişiyor,ben değişiyorum.Acele etmeliyim duvardaki saat değişiyor.Mektup dediğin anlıktır,ama düşünülerek yazılır,düşüncelerim aynı kalsın ne fayda an değişiyor..

Sevgili dost.
Bana mı diyeceksin okuyunca....
Evet sana....
Bu mektuplar yanında olamadığım günlerin kefaretini ödüyor....

Devam..


HALA AŞK VAR MI?

copu kalmis elma masal
bu toklukta adem n'apar
esir olmus televizyon bakar
kulu kalmis ates masal
akil vermis neye yarar?
hapi yutup ruyaya dalar

bir melek, bir sehir,bir dunya var mi?
bir insan,bir guzel,hala ask var mi?

bu boslukta insan n'apar
cani sikilir aya dalar
kendi bakar maymunu yollar

gozu doner adam asar
sonra mars ta hayat arar
canli yayinda seytanlar
bir melek, bir sehir,bir dunya var mi?
bir insan ,bir guzel,hala ask var mi?

bir melek,bir tanrı bir şeytan var mi?
bir cirkin,bir guzel,hala ask var mi?

bir melek, bir sehir,bir dunya var mi?
bir insan ,bir guzel,hala ask var mi?

http://fizy.com/#s/1ahm2f
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...